1) Giriş
Elektrik piyasasında yaşanan özelleştirme ve dikey ayrıştırma süreçleri neticesinde dağıtım ve perakende satış faaliyetlerinin yasa ve ikincil mevzuatlarla ayrıştırılması ve perakende satış faaliyetlerinin rekabete açılması, görev tanımlarının ve faaliyet alanlarının değişmesi geçmiş dönemlerden gelen birtakım alışkanlıklarla birleştiğinde, uygulama farklılıklarına yol açabilmektedir. Ayrıca enerji mevzuatının teknik bir dille hazırlanmış olması ve mühendislik boyutunun ağır basması bu karmaşayı derinleştirmektedir.
Enerji piyasasında faaliyet yürüten aktörlerin görev alanlarının kesin bir biçimde anlaşılamaması, taleplerin yanlış muhataplara yöneltilmesine veya yanlış muhataba görev tanımında yer almayan yükümlülüklerin yüklenmesine sebebiyet verebilmektedir. Bununla birlikte mahkeme kararlarının açık ve anlaşılır olmaması yani tereddüte mahal vermesi, kararın uygulanmasını tartışmalı hale getirmekte veya kararın icrasını mümkün kılamamaktadır. Bu kapsamda özellikle enerji mevzuatındaki tanımlardan ve mahkeme içtihatlarından faydalanarak, uygulamaya yansımalarını inceleyeceğiz.
2) Enerji Piyasası Faaliyetlerinde Özelleştirme, Serbestleştirme ve Dikey Bütünleşik Yapının Ayrıştırılması
2000’li yıllarla birlikte, Avrupa Birliği müktesebatı doğrultusunda enerji sektöründe de özelleştirme ve serbestleştirme çalışmaları ilerleme kaydetmiştir. Bu çalışmalar neticesinde bir takım serbestleştirme kararları alınmış ve doğal tekel niteliğinde olan faaliyetlerin sektörel düzenlemelere tabi olması ve bağımsız idari otoriteler tarafından denetlenmesi, rekabete açılabilir durumdaki pazarların ise mümkün olduğunca rekabetçi piyasaya açılması öngörülmüştür.
Bu kapsamda iç hukukumuzda, 27.9.2012 tarihli ve 28424 sayılı Resmî Gazete ’de yayımlanan 12.9.2012 tarihli 4019 karar numaralı EPDK kararı ile dağıtım ve perakende satış faaliyetlerinin hukuki ayrıştırılmasına ilişkin usul ve esaslar belirlenmiştir.
Bu kararın 3’üncü maddesinde, dağıtım lisansı sahibi tüzel kişiler tarafından dağıtım ve perakende satış faaliyetlerinin ayrı tüzel kişilikler altında yürütüleceği; yine 4’üncü madde kapsamında dağıtım şirketlerinin, dağıtım ve perakende satış faaliyetlerini 1.1.2013 tarihinden itibaren ayrı tüzel kişilikler altında yürüteceğine karar verilmiştir. Hukuki ayrıştırma yönteminin ise Türk Ticaret Kanunu uyarınca kısmi bölünme yoluyla yapılacağı belirlenmiştir.
Bilindiği üzere elektrik piyasasında şebeke altyapı hizmeti sunan dağıtım ve iletim faaliyetleri doğal tekel niteliğindedir. Bu durum, mevcut şebeke yapısının yanına ikinci bir şebeke yapısı kurulmasının hem ekonomik açıdan hem de faaliyetlerin sonlandırılması anında geri alınmasının rasyonel olmamasından kaynaklı zorunlu bir durum olarak kabul edilmiştir. Bu sebeple serbestleştirme çalışmaları yapılırken, rekabete açık olan üretim, ithalat, toptan satış ve perakende satış faaliyetleri; rekabete kapalı dağıtım ve iletim faaliyetlerinden ayrı tutulmuştur.
Bir teşebbüsün kendisine mal veya hizmet sağlayan veya bunların satışını yapan başka teşebbüsleri aynı şirket bünyesinde veya biri diğeri tarafından kontrol edilen farklı şirketler bünyesi içerisinde barındırması, dikey yönden bütünleşik yapıda olduğunu göstermektedir. Ayrıştırma ise bu bütünleşik yapıdaki şirketlerin rekabete açılabilir kısımlarının, rekabete açılamayan kısımlardan ayrıştırılmasını ifade etmektedir.
Bu kapsamda ayrıştırma modelleri olan “muhasebe ayrıştırması, yönetim ayrıştırması, fonksiyonel ayrıştırma, hukuki ayrıştırma, bağımsız iletim operatörü, bağımsız sistem operatörü, mülkiyet ayrıştırması” modellerinden, hukuki ayrıştırma yöntemi iç hukukumuzda tercih edilmiş olup, günümüz enerji sektöründe dağıtım faaliyetleri 21 bölgede tekel olarak faaliyetlerine devam etmekte, perakende sektöründe ise görevli tedarik şirketlerinin haricinde birçok piyasa aktörü bulunmaktadır.
3) Dağıtım ve Perakende Satış Faaliyetleri ile Elektrik Piyasası Mevzuatı Kapsamında Tanımlar
3.1) Dağıtım Faaliyeti
Dağıtım faaliyeti, Elektrik Dağıtım Sistemi Yönetmeliğinin 3’üncü maddesinde tanımlanmıştır. Bu tanıma göre dağıtım faaliyeti; bir dağıtım şirketinin lisansında belirlenen bölgede sayaçların okunması, bakımı ve işletilmesi hizmetlerinin yerine getirilmesini, genel aydınlatma faaliyetlerinin yürütülmesini, dağıtım tesislerinin yatırım, bakım ve işletiminin yapılmasını, teknik ve teknik olmayan kaybın azaltılmasını, dağıtım sisteminin elektrik enerjisi üretimi ve satışında rekabet ortamına uygun şekilde işletilmesini, dağıtım tesislerinin yenilenmesini, kapasite ikame ve artırım yatırımlarının yapılmasını, dağıtım sistemine bağlı ve/veya bağlanacak olan tüm dağıtım sistemi kullanıcılarına ilgili mevzuat hükümleri doğrultusunda eşit, taraflar arasında ayrım gözetmeksizin hizmet sunulmasını kapsamaktadır.
Dağıtım faaliyeti ayrıca Elektrik Piyasası Tüketici Hizmetleri Yönetmeliğinin 4’üncü maddesinde, elektrik enerjisinin 36 kV ve altındaki hatlar üzerinden nakli şeklinde ifade edilmiştir. Bu şekliyle elektrik enerjisini tüketiciye taşıyan şebeke sistemidir. Yönetmeliğin 2 inci maddesinde de ayrıca; sayaç ve sayaca erişim, okunması ve kontrolü, kaçak ve usulsüz elektrik enerjisinin kullanımın tespiti ve bu kapsamda yapılacak iş ve işlemler, elektriğin kesilmesi ve bağlanması şeklinde belirtilmiştir. Görüleceği üzere kaçak elektrik tüketimine ilişkin tespitlerin yapılması, hesaplama ve tahakkuk süreci ile alacağın takibi, dağıtım şirketlerince yürütülmekle birlikte, kaçak elektrik kullanımı ile mücadele edilmesi de yine dağıtım faaliyeti kapsamındadır.
3.2) Perakende Satış Faaliyeti
Perakende satış faaliyeti, Elektrik Piyasası Tüketici Hizmetleri Yönetmeliğinin 4’üncü maddesine göre elektriğin tüketicilere satışını ifade etmektedir. Bir diğer ifadeyle elektrik enerjisinin veya kapasitenin kendi ihtiyacı için alanlara satışıdır. Dağıtım faaliyetlerinin özelleştirilmesi öncesi dönemde, dağıtım şirketleri tarafından yürütülen satış faaliyeti, özelleştirme ve ayrıştırma süreci sonunda tedarik şirketleri tarafından yürütülmeye başlamıştır.
Enerji Piyasası Lisans Yönetmeliğinin 4’üncü maddesine göre perakende satış faaliyeti yürüten tedarik şirketleri, faturalama ve tahsilat işlemlerinin yanında, serbest olmayan tüketiciler ile herhangi bir bölge sınırlaması olmaksızın serbest tüketicilere toptan veya perakende satış faaliyetinde bulunabilmektedir. Perakende satış faaliyeti ilişkisi, detayı aşağıda açıklanacağı üzere satış sözleşmesi ile kurulmaktadır.
3.3) Sözleşmeler Ağı
3.3.1) Bağlantı Anlaşmaları
Elektrik enerjisi sektöründeki dikey bütünleşik yapının ayrıştırılması sonucunda, tüketicilerin iki ayrı sözleşme talebini iki ayrı faaliyet alanına iletmesi yani iki ayrı şirketle sözleşme ilişkisine girme durumu ortaya çıkmıştır. Bunlardan biri öncelikle dağıtım şirketleri ile kurulan dağıtım bağlantı anlaşmalarıdır. Diğeri ise elektrik enerjisi veya kapasitenin tedariki talebini içeren perakende satış sözleşmesi ya da ikili anlaşmalardır. Detayına aşağıda değinileceği üzere buradaki özel durum, elektrik veya kapasite satın alınabilmesine olanak tanıyan alt yapı hizmetlerinin kurulumu için gerekli olan bağlantı anlaşmalarının, perakende satış sözleşmesi veya ikili anlaşma yapılabilmesi için ön koşul olarak zorunlu olduğudur.
Bağlantı anlaşması, Elektrik Piyasası Bağlantı ve Sistem Kullanım Yönetmeliğinin 3’üncü maddesine göre bir üretim şirketi, dağıtım şirketi ya da tüketicinin iletim sistemine ya da dağıtım sistemine bağlantı yapması için yapılan genel ve özel hükümleri içeren anlaşmayı ifade etmektedir. Yönetmelikte, bağlantı ve sistem kullanımına ilişkin olarak dağıtım şirketi ve kullanıcı arasında bu yönetmelik uyarınca dağıtım şirketleri tarafından hazırlanan ve Kurul tarafından onaylanan standart nitelikteki bağlantı ve sistem kullanım anlaşmaları kullanılacağı düzenlenmiştir. Aynı madde kapsamında, dağıtım sistemine bağlanması uygun bulunan tüketicilere ilişkin sistem kullanım anlaşmasının, bu tüketicilerin tedarikçileri ile yapılacağı düzenlenmiştir. Ayrıca işlemleri tamamlanmış bir tesisata ilk kez enerji verilebilmesi için kullanıcı tarafından dağıtım şirketine bir perakende satış sözleşmesi ibraz edilmesi veya görevli tedarik şirketi tarafından sözleşmenin imzalandığına dair dağıtım şirketine bildirimde bulunulmuş olmasının gerekeceği düzenlenmiştir.
Bu hususlarla birlikte bağlantı anlaşmasında yer alan adresteki dağıtım sistemine bağlı tesis ve teçhizat var olduğu sürece, bağlantı anlaşmasının yürürlükte kalacağı ve bu tesisteki kullanıcı değişikliği halinde yeni bir bağlantı anlaşması yapılmasının talep edilemeyeceği belirtilmiştir.
Gerek Yönetmelik gerekse Bağlantı Anlaşması kapsamında, dağıtım şirketlerinin enerji bağlama yükümlülüğü, tüketicinin perakende satış sözleşmesi veya ikili anlaşma yapması ön şartına bağlandığı görülmektedir. Tüketicilerin dağıtım şirketleri ile bağlantı anlaşması kurulmasının yanında perakende satış şirketleri ile de elektrik tedarikine yönelik sözleşme ilişkisi içerisinde olması, bu sözleşmeler ağının bir bütün olması sonucunu doğurmaktadır. Bu durum hem kurul tarafından onaylanmış Dağıtım Anlaşmasının 16’ncı maddesinde hem de yine kurul onaylı Perakende Satış Sözleşmesinin 25’inci maddesinde düzenlenmiştir. Görüleceği üzere tüketici ile dağıtım şirketleri arasında direkt abonelik ilişkisi tesis eden bir abonelik sözleşmesi kurulmamaktadır. Bu süreç neticesinde tüketici, enerji kullanacağı yere gelerek perakende şirketi ile bir perakende satış yani abonelik sözleşmesi yaptığında, kullanım yerine bağlı olan ve tek seferlik tanzim edilen ilk kullanıcı ile yapılmış olan bağlantı anlaşmasının tarafı haline gelmektedir.
Yönetmelik ile kurul onaylı sözleşme ve anlaşmaların ilgili hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, bağlantı anlaşması olmadan yapılan perakende sözleşmelerinin bir karşılığı olmadığı gibi, perakende sözleşmesi olmadan sadece bağlantı anlaşmasına dayanılarak tüketim yapılmasının veya enerji verilmesinin hukuken mümkün olmadığı sonucu çıkmaktadır.
3.3.2) Perakende Satış Sözleşmeleri
Perakende satış sözleşmeleri, Yönetmelik kapsamında bağlantı anlaşması mevcut olan kullanım yeri için görevli tedarik şirketi ile tüketiciler arasında ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde perakende satış tarifesi veya son kaynak tedarik tarifesinden elektrik enerjisi ve/veya kapasite temini ile hizmet alımına yönelik olarak yapılan faaliyetlere ilişkin koşul ve hükümleri kapsamaktadır. Son kaynak tedariği, serbest tüketici niteliğini haiz olduğu hâlde elektrik enerjisini, son kaynak tedarikçisi olarak yetkilendirilen tedarik lisansı sahibi şirket dışında bir tedarikçiden temin etmeyen tüketicilere elektrik enerjisi tedarik edilmesidir. Yani ikili anlaşma yoluyla tedarikçisini seçme hakkına sahip olmasına rağmen, bölgesindeki görevli tedarik şirketinden elektrik enerjisi temin edilmesi durumudur.
Bu sözleşmelerin tarafları tüketiciler ile tedarik şirketleridir. Görüleceği üzere ancak ve ancak bağlantı anlaşması mevcut olan yerler için perakende satış sözleşmesi kurulabileceği düzenlenmiştir.
Elektrik Piyasası Tüketici Hizmetleri Yönetmeliğinin 21 ve devamı maddelerinde perakende satış sözleşmesi başvuru yöntemleri, imzalanması, kapsamı, süresi ve sona ermesi düzenlenmiştir. 2021 yılı itibariyle yönetmelikte önemli değişiklikler yapılmış, başvuru yöntemi olarak yazılı başvurunun haricinde şirketin kurumsal iletişim kanalları veya e-devlet üzerinden de başvuru yapılarak sözleşme kurulacağının düzenlenmiş olması tüketiciler için büyük kolaylık getirmiştir. Ayrıca gerçek kişilere ilişkin başvuru esnasında kimlik numarası, elektrik kullanılacak yerin adresi, mülkiyetinin kime ait ve kullanım yerini hangi sıfatla kullanacağı bilgileri haricinde herhangi bir bilgi, belge talep edilmeyeceği de düzenlenmektedir. İşyeri açan gerçek ve tüzel kişilerden ise yukarıda sayılanlara ek olarak ticaret unvanları, vergi kimlik numaraları, bağlı bulundukları vergi dairesi, ticaret sicil numaralarını ve ticaret sicil kayıtlarının yapıldığı ticaret sicil memurluğunun adını bildirmeleri istenecektir. Bunlarla birlikte tüketicilerden kimlik fotokopisi, ikametgâh belgesi, tapu fotokopisi, kira sözleşmesi, daha önce kullanımda bulunduğu yerde elektrik borcunun olmadığını gösterir “borcu yoktur” belgesi, ticaret sicil gazetesi, vergi levhası veya vergi numarasını gösterir belge istenemeyeceği, sözleşmede bahsi geçen binanın veya tesisin mülkiyetinin kime ait olduğu konusunda da tüketicinin beyanının esas alınacağı ve bu hususta ayrıca bir belge istenemeyeceği düzenlenmiştir. Bu hükümler birlikte düşünüldüğünde 2021 yılında yapılan değişikliklerle birlikte perakende satış sözleşmesi kurulmasının önündeki engellerin kaldırıldığı ve kuruluş işlemlerinin kolaylaştırıldığı anlaşılmaktadır.
Yönetmeliğin 21 inci maddesinin 5 inci fıkrasında, tedarikçisi ve tüketici grubu aynı kalmak kaydıyla perakende satış sözleşmesi kapsamında elektrik enerjisi tedarik etmekteyken, kullanım yerini değiştiren tüketicinin bir önceki kullanım yerine ait elektrik enerjisi tüketiminden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmesinin zorunlu olduğu, bu yükümlülüklerini yerine getirmeden yeni bir perakende satış sözleşmesi imzalayamayacağı düzenlenmiştir.
İlgili yönetmeliğin tanım kısımlarından anlaşılacağı üzere tedarikçi, elektrik enerjisi veya kapasite sağlayan üretim şirketleri ile tedarik lisansına sahip şirketleri; tüketiciler, tedarik şirketlerinden perakende satış sözleşmesi yoluyla elektrik tedarik eden kullanıcıları, tüketici grubu ise benzer özelliklere sahip olmaları sebebiyle bir grup olarak dikkate alınan tüketicileri tanımlamaktadır. Yönetmelikte tüketici grupları olarak mesken, tarımsal sulama, sanayi, ticarethane ve aydınlatma sayılmıştır. Yönetmeliğin 21 inci maddesinin 5 inci fıkrası bu kapsamda değerlendirildiğinde, mesken tüketici grubundaki bir tüketicinin belirli bir tüketim noktasındaki yükümlülüklerini yerine getirmeden başka bir tüketim noktası için yine mesken tüketici grubunda aynı tedarikçi ile perakende satış sözleşmesi imzalayamayacağı belirtilmektedir. Bu hükümden, aynı tedarikçi ve/veya aynı tüketici grubuna ait olmadan, elektrik tüketiminden kaynaklı yükümlülüklerini yerine getirmeden yeni bir perakende satış sözleşmesi düzenlenebileceği, görevli tedarik şirketinin bu konuda tasarruf yetkisinin olmadığı açıkça anlaşılmaktadır.
Burada önemli olan kısmın elektrik enerjisi tüketiminden kaynaklı yükümlülüklerin neler olduğu hususudur. İlgili maddenin lafzından hangi yükümlülükleri kapsadığı açıkça belirtilmemekle birlikte, yönetmeliğin tamamı düşünüldüğünde bunların hangi yükümlülükler olduğu çıkarılabilmektedir. Yönetmelik ve kurul onaylı perakende satış sözleşmesi her iki taraf için de birçok yükümlülük getirmiştir. Bunlar arasında devir, temlik ve rehin yasağı, gizlilik, sözleşmeye uygun tüketim, güvence bedelinin ve faturaların ödenmesi gibi birçok yükümlülük sayılmıştır. Madde lafzında özellikle elektrik enerjisi tüketiminden kaynaklı yükümlülükler denildiği için ilk akla gelen elektrik faturalarının zamanında ve tutarında ödenmesidir. Tüketici, elektrik faturalarını ödemediği takdirde aynı tedarikçi ile aynı tüketici grubunda başka bir tüketim noktası için perakende satış sözleşmesi imzalayamayacaktır. Yine madde lafzından perakende satış sözleşmesi kapsamında denildiği için, kaçak elektrik kullanımından kaynaklı tahakkukların bu hüküm kapsamında değerlendirilemeyeceği anlaşılmaktadır. Hali hazırda kaçak elektrik kullanımından kaynaklı tahakkuklar için tasarruf yetkisi dağıtım şirketlerindedir.
3.3.3) İkili Anlaşmalar
İkili anlaşmalar, gerçek veya tüzel kişiler arasında özel hukuk hükümlerine tabi olarak, elektrik enerjisi ve/veya kapasitenin alınıp satılmasına dair yapılan ve Kurul onayına tabi olmayan ticari anlaşmalardır.
Yönetmelikte, serbest tüketici olarak tabir edilen; iletim sistemine doğrudan bağlı olan gerçek veya tüzel kişiler, organize sanayi bölgesi tüzel kişilikleri, bir önceki takvim yılında veya içinde bulunulan yılda serbest tüketici limitini aşan miktarda elektrik tüketilen kullanım yerinin kullanım hakkına sahip ya da kullanım hakkını edinen tüketicilerin, elektrik enerjisi veya kapasite temini için ikili anlaşma yapma hakları bulunduğu belirtilmiştir.
Serbest tüketicilerin tedarikçisini seçme hakları bulunmaktadır. Bu durum bulundukları bölgede yer alan görevli tedarik şirketinden enerji satın alma zorunda olmadıkları anlamına gelmektedir. Fakat ikili anlaşmaların herhangi bir şekilde sona ermesi halinde, görevli tedarik şirketi ile perakende satış sözleşmesi yapabileceklerdir. Serbest olmayan tüketiciler ise elektrik enerjisi veya kapasiteyi sadece bulunduğu dağıtım bölgesindeki görevli tedarik şirketi ile perakende satış sözleşmesi yaparak temin edebilmektedir.
Ayrıca ikili anlaşmalar, perakende sektöründeki rekabet ortamını kısmi olarak genişleten bir etkiye de sahiptir. EPDK tarafından yıllık olarak belirlenen serbest tüketici limitinin her geçen yıl düşürülmesi ile, tüketiciler görevli tedarik şirketlerinin dışındaki tedarikçilerden de elektrik satın alabilmekte ve böylelikle perakende sektöründeki rekabet ortamının daha da gelişmesi amaçlanmaktadır.
4) Zamanında Ödenmeyen Borçlar ile Kaçak Elektrik Kullanımı, Tanımı, Unsurları ve Sözleşmelerin Feshi
4.1) Zamanında Ödenmeyen Borçlar
Zamanında ödenmeyen borçlara ilişkin prosedür, Yönetmeliğin 35 inci maddesinde düzenlenmiş bulunmaktadır. Burada zamanında ödenmeyen borçlar ile kastedilen borç niteliğinin perakende tüketim faturası olduğu dikkatten kaçmamalıdır.
Yönetmeliğin bu hükmü kapsamında, görevli tedarik şirketi tarafından tüketiciye bir takım bildirimlerin yapılacağı (son ödemeyi içeren birinci ihtar, en az 5 iş günü içeren ikinci ihtar, en geç 5 iş günü içerisinde dağıtım şirketi tarafından kesme bildirimi ve kesme işlemi, 30 gün içerisinde ödeme, bilgilendirme ve mahsup işlemleri, mahsup işlemi sonrasında fark fatura bedeli kalması halinde bildirimin yapılması ve bildirim tarihinden itibaren 15 gün içerisinde sözleşmenin feshi ve yasal yollara gidileceği hususu) sürecin sonunda, şayet borcun ödenmemesi halinde sözleşmenin feshedileceği ve yasal yollara başvurulacağı (icra takibi vb.) bildirilmektedir. İlgili fesih işlemi, görevli tedarik şirketi ile tüketici arasındaki perakende satış sözleşmesinin feshidir. Bu hükümler ise sadece serbest olmayan tüketiciler ile son kaynak tedariki kapsamındaki tüketicilere uygulanabilecektir.
Burada dikkat edilmesi gereken bir diğer hususun elektrik enerjisinin bildirim üzerine -ikinci ihtardan sonra- kesilmesi halinde henüz 30 ve 15 günlük sürelerin geçmemiş olması ve devamındaki bildirimlerin ve mahsup işlemlerinin yapılmamış olması sebebiyle fesih işleminin henüz gerçekleşmediğidir. Yani elektrik enerjisi kesilmiş olmasına rağmen ara süreçte abonelik ilişkisi hala aktif yani ayaktadır. Tüketicinin yükümlülüklerini yerine getirmeden enerjiyi tekrar bağlaması durumunda -tüketim miktarının belirlenmesini engelleyen fiziki bir müdahale yoksa- nitelikli olmayan, yani m. 42/1-Ç kapsamında kaçak elektrik enerjisi tüketimi hali oluşacağı unutulmamalıdır.
4.2) Kaçak Elektrik Kullanımı, Tanımı ve Unsurları
4.2.1) Tanımı ve Unsurları
6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun üçüncü maddesinde “Teknik ve teknik olmayan kayıp” tanımlanmıştır. Bu tanıma göre “Dağıtım sistemine giren enerji ile dağıtım sisteminde tüketicilere tahakkuk ettirilen enerji miktarı arasındaki farkı oluşturan ve maliyeti etkileyen; teknik kayıp ve/veya kaçak kullanım gibi sebeplerden kaynaklanan ve teknik bir sebebe dayanmayan kayıp” şeklinde düzenlenmiştir. Tanımdan anlaşılacağı üzere kaçak kullanımın teknik olmayan kayıp olarak maliyeti etkilediği belirtilmektedir.
Kaçak elektrik tüketimine ilişkin olarak, 42 inci madde de “tüketim hallerinin”, 43’üncü madde de “tespit sürecinin”, 44’üncü madde de “tüketim miktarının hesaplanmasının”, 45 inci madde de “tüketim miktarının hesaplanmasında ve faturalanmasında esas alınacak sürenin”, 46’ncı madde de “tüketimin faturalandırılmasının”, 47 inci madde de ise “ödemenin” düzenlendiği görülmektedir. Görüleceği üzere kaçak elektrik tüketimine ilişkin tüm süreç, Elektrik Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından regüle edilmiştir. Burada kamu hizmeti olan elektrik dağıtım hizmetinin yani şebeke hizmetinin, özel hukuk tüzel kişilerine lisans usulüyle gördürülmesi söz konusudur. Kaçak elektrik enerjisi kullanımın tespiti ve bu kapsamda yapılacak iş ve işlemler ise detaylarıyla birlikte Yönetmeliğin 42 inci ve devamı maddelerinde şu şekilde düzenlenmiştir:
“Kaçak elektrik enerjisi tüketimi halleri
MADDE 42 – (1) Gerçek veya tüzel kişinin kullanım yerine ilişkin olarak;
a) Perakende satış sözleşmesi veya ikili anlaşma olmaksızın dağıtım sistemine müdahale ederek elektrik enerjisi tüketmesi,
b) Perakende satış sözleşmesi veya ikili anlaşması mevcutken ayrı bir hat çekmek suretiyle dağıtım sistemine müdahale ederek sayaçtan geçirilmeksizin elektrik enerjisi tüketmesi,
c) Perakende satış sözleşmesi veya ikili anlaşması mevcutken sayaçlara veya ölçü sistemine müdahale ederek, tüketimin doğru tespit edilmesini engellemek suretiyle, eksik veya hatalı ölçüm yapılması veya hiç ölçülmeden veya yasal şekilde tesis edilmemiş sayaçtan geçirilerek, mevzuata aykırı bir şekilde elektrik enerjisi tüketmesi,
ç) Dağıtım lisansı sahibi tüzel kişinin ilgili mevzuata uygun olarak kestiği elektrik enerjisini, mücbir sebep halleri dışında açması, kaçak elektrik enerjisi tüketimi olarak kabul edilir.”
(A) bendi, gerçek veya tüzel kişinin tedarik şirketiyle, perakende satış sözleşmesi veya ikili anlaşması olmaksızın, dağıtım sistemine fiziki müdahale ederek kaçak kullanım yaptığı haldir. Bu ihtimalde tüketimin doğru tespit edilip edilemeyeceği önem arz etmektedir. Tüketici tarafından yapılan müdahale tüketim miktarının ölçülmesini engelleyecek düzeyde ise yani sayaçtan geçen kullanım miktarı doğru bir şekilde tespit edilemiyorsa, nitelikli bir kaçak kullanım olduğu sonucuna varılacaktır. Aksi durumun ise nitelikli olmayan bir kaçak kullanım olduğu aşikardır. Bu farkın tespiti ise ileride yapılacak olan hesaplama metodolojisini etkilediği gibi ceza soruşturması kapsamında da suçun oluşup oluşmadığının tespiti açısından önemlidir.
(B) bendi, gerçek veya tüzel kişinin tedarik şirketiyle perakende satış sözleşmesi veya ikili anlaşması mevcutken ayrı bir hat çekmek suretiyle dağıtım sistemine müdahale etmesi ve bu müdahale sonucu tüketim miktarının doğru tespit edilmesinin mümkün olmadığı haldir. Bu kapsamda ayrı bir hat kullanılmak suretiyle, yasal olarak tesis edilmiş sayacın dışında bir kullanım yapılmaktadır. Bu durum nitelikli bir kaçak kullanım halidir.
(C) bendi, gerçek veya tüzel kişinin perakende satış sözleşmesi veya ikili anlaşması mevcutken sayaçlara veya ölçü sistemine müdahale ederek, tüketimin doğru tespit edilmesini engellemek suretiyle, “eksik veya hatalı ölçüm yapılması” veya “hiç ölçülmeden” veya “yasal şekilde tesis edilmemiş sayaçtan geçirilerek”, mevzuata aykırı bir şekilde elektrik enerjisi tüketmesi halidir. Bu kapsamda sayaca müdahale edilerek (mıknatıs vb.), doğru tespit yapılması engellenmektir. Bu durum da nitelikli bir kaçak kullanım halidir. Ayrıca bu kullanım tipine özel olarak yönetmelikte ayrı bir prosedür belirlenmiştir. Bu kapsamdaki kullanımlarda, sayaca müdahale edildiğine dair bir şüpheye sebep olacak bulguya rastlanması halinde m. 43/2-A, B, C, Ç kapsamında düzenlenen ve laboratuvar incelemesini içeren bir süreç başlatılmaktadır. Burada şüpheli sayacın sökülerek laboratuvara gönderilmesi ve inceleme sonucunda kaçak kullanımın tespiti halinde kaçak tespit tutanağı düzenlenmektedir. Bu işlemin başında ise sayaç değişiminin yapılması ve bu değişimin tutanak altına alınması zorunlu kılınmıştır.
(B) ve (C) bentlerindeki kullanım halleri her ne kadar fiil olarak birbirlerine benzeseler de (B) bendinde dağıtım sistemine müdahale söz konusuyken yani sayaçtan geçirilmeksizin ayrı bir hat üzerinden kullanım mevcutken; (C) bendinde sayaçlara veya ölçü sistemine müdahale edilmesi ya da yasal şekilde tesis edilmemiş sayaçtan geçirilerek kullanım yapılması söz konusudur. Burada yapılacak tespitlerin doğruluğu ve yönetmeliğin hangi bendinin uygulandığı, hesaplama metodolojisini etkilemektedir.
(Ç) bendi ise dağıtım lisansı sahibi tüzel kişinin ilgili mevzuata uygun olarak kestiği elektrik enerjisini, tüketicinin mücbir sebep halleri dışında açması halidir. Yukarıda da açıklandığı üzere zamanında ödenmeyen fatura borcundan kaynaklı elektrik enerjisinin kesilmesi sonrasındaki kullanımlar bu kapsamda değerlendirilebileceği gibi kaçak kullanım sebebiyle kesilen elektrik enerjisinin gerçek veya tüzel kişi tarafından tekrar bağlanması hali de olabilmektedir. Ayrıca tanımdan da anlaşılacağı üzere bu tip kullanımlarda abonelik sözleşmesinin var olup olmadığı hususu önem arz etmeyecektir. Yani tedarik şirketi ile yapılan perakende satış sözleşmesinin veya ikili anlaşmanın yürürlükte olduğu ihtimallerde de bu bent kapsamında bir tüketim gerçekleşmiş olabileceği gibi, sözleşmenin yürürlükte olmadığı dönemlerde de gerçekleşebilecektir. Ayrıca her ne kadar m. 42/1-Ç kapsamında tüketim miktarının tespitinin engellenip engellenmeyeceğine dair bir detaya yer verilmemişse de m. 43/4 kapsamında “(a) ve (ç) bentleri kapsamında ise tüketimin doğru tespit edilmesinin engellendiğinin tespiti halinde” denilerek, yine nitelikli bir kullanım ihtimaline atıf yapılmıştır.
Yukarıdaki düzenlemeden görüleceği üzere, kaçak elektrik kullanım halleri dört farklı başlık halinde, hareket tipleriyle birlikte tanımlanmıştır. Kullanım halleri incelendiğinde (B) ve (C) bentleri kapsamındaki kullanımların perakende satış sözleşmesi veya ikili anlaşma mevcutken gerçekleştiği, (A) bendi kapsamındaki kullanımların ise perakende satış sözleşmesi veya ikili anlaşma mevcut değilken gerçekleştiği görülmektedir. Bunların dışında (Ç) bendi kapsamındaki kullanım halinde ise perakende satış sözleşmesi ve ikili anlaşmanın varlığından bahsedilmemiştir.
Yönetmelikte “tüketimin doğru tespit edilmesinin engellenmesi” tabiri uygulamada nitelikli kaçak kullanım olarak tabir edilmektir. Bir kısım kullanım hallerindeki tüketim miktarının doğru tespit edilip edilmediği durumlar, hesaplama yöntemlerine ve yasal prosedüre etki etmesinin dışında Türk Ceza Kanunu’nun 163’üncü maddesinin uygulanması açısından da farklılıklar barındırmaktadır. Yönetmeliğin 43’üncü maddesinin 4’üncü fıkrası; (B) ve (C) bentleri kapsamındaki tüm tespitler için, (A) ve (Ç) bentleri kapsamında ise tüketimin doğru tespit edilmesinin engellendiğinin tespiti halinde Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunabileceğini düzenlemiştir.
Yönetmeliğin 43’üncü maddesi “Kaçak elektrik enerjisi tespit sürecini” düzenlemektedir. Bu kapsamda (A), (B) ve (Ç) bentlerindeki kullanım tiplerinin tespiti halinde mahalde kaçak elektrik kullanım tespit tutanağı tutulacağı belirtilmekle birlikte, (C) bendinde düzenlenen ve laboratuvar incelemesi yapılmasını gerektiren hallerde ise kaçak elektrik kullanım tespit tutanağının nerede düzenleneceğine ilişkin bir detaya yer verilmemiştir. (C) bendi kapsamındaki kullanım hallerinde, sayaç değişimi gerekmesi halinde sayaç değişim tutanağı düzenlenmelidir. Bu kapsamda kaçak elektrik kullanım tespitinin, laboratuvar sonucu ile ortaya çıkacağı düşünüldüğünde tutanağın kaçak kullanım yerinde tutulamayacağı, laboratuvar sonucunun belirlenmesi ile tutulacağı anlaşılmaktadır.
Kaçak elektrik enerjisi kullanım tiplerine göre oluşan yöntemsel farklardan bir diğeri ise elektrik enerjisinin kesileceği döneme ilişkindir. (A), (B) ve (Ç) kapsamındaki kullanımlarda, kullanım yerinde tutanak düzenlenmesi ile elektrik enerjisi kesilmelidir. (C) bendi kapsamındaki kullanımlarda ise kesinti, laboratuvar sonucunda ortaya çıkacak kaçak elektrik enerjisi tüketiminin kesinleşmesi halinde gerçekleşebilecektir.
Yönetmeliğin 46/1 inci maddesi, “Tüm kaçak kullanımlara ilişkin hesaplamalar Kurul onaylı tarife tablolarındaki ilgili tüketicinin tüketici grubuna ilişkin tek terimli, tek zamanlı aktif enerji ve dağıtım tarifesi üzerinden yapılır.” şeklinde düzenlenmiştir. Tutanakla başlayan hesaplama ve tahakkuk sürecinin bölgesel tekel olan dağıtım şirketleri tarafından yürütüleceği, başkaca bir kurum tarafından tespit edilme ve düzenlenme ihtimalinin olmadığı normatif düzenlemelerden görülmektedir.
Görüldüğü üzere kaçak elektrik enerjisi kullanımın tespitine ilişkin kurucu belge, kaçak elektrik kullanım tespit tutanağıdır. Bu tutanak ilerleyen süreçte yaşanılması muhtemel yargı süreçlerinin baz alacağı en temel ispat aracı ve belgedir. Tutanaklar, ispat vasıtası olmasının yanında kaçak elektrik bedelinin ödenebilir hale gelmesine hizmet edecek tahakkuk işlemlerinin de kurucu ve başlangıç unsurudur. Bu sebeple tutanakların içermesi gereken asgari unsurların haricinde, maddi durumu yansıtan bilgi ve beyanlara yer vermesi, mevcut kullanım şeklinin açık ve anlaşılır bir şekilde anlatılması, imza ve sicil numarası gibi hususlara dikkat edilmesi ve fiili kullanıcının doğru tespiti, sürecin sağlıklı yürümesi açısından elzemdir. Tutanaklarda sadece yönetmeliğin ilgili maddesine atıf yapılması yeterli olmayacağı gibi, kaçak kullanım şeklinin teknik görünümü, yöntem bilgisiyle birlikte o esnadaki maddi durumu tüm çıplaklığıyla ortaya koymalı, özellikle cihaz ve mahallin durumu fotoğraf ve videolarla desteklenmelidir. Tutanak ve tahakkuk sürecinin ispatı, 43/7 inci madde de “tespit ve işlemler kullanım yerini de içerecek şekilde fotoğraflanır”; 43/2-B maddesinde ise “ayrıca yedinci fıkra kapsamında sayaçlar seri numaraları görülecek şekilde fotoğraflanır” hükümlerinden görüleceği üzere, sayaçların seri numaralarının görüleceği şekilde ve kullanım yerini de içererek fotoğraflanması, ispat açısından gereklidir. Kaçak elektrik tespit tutanaklarının hukuki mahiyeti ise normatif olarak düzenlenmemiş, mahkeme içtihatları ile ortaya çıkmıştır.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2019/6017 Esas ve 2020/3754 Karar; Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2020/2109 Esas ve 2020/3340 Karar; Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2019/4862 Esas ve 2020/305 Karar; İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3 Hukuk Dairesi 2022/2408 Esas ve 2023/1543 Karar sayılı ilamlarında, “Kaçak elektrik tespit tutanakları, düzenlendiği tarih itibariyle maddi olgulara ilişkin tespitleri içermekte olup, aksi sabit oluncaya kadar geçerli olan belgelerdendir. Tutanağın aksinin iddia edilmesi halinde bundan kendisine hak bahşeden kişinin aksini ispat etmesi gerekir.”
Görüleceği üzere kaçak elektrik enerjisi kullanımı eylemleri, tüm hareket tipleriyle birlikte Yönetmelikte düzenlenmiştir. Kaçak elektrik kullanımının hukuki müeyyidesi bu yönüyle normatif bir düzenlemedir ve dayanağını 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile bu kanununun uygulanması amacıyla çıkartılan Elektrik Piyasası Tüketici Hizmetleri Yönetmeliğinden almaktadır.
4.2.2) Kaçak Elektrik Tüketiminin Haksız Fiil Yönü ve Tüzel Kişilerde Organların Sorumluluğu
Haksız fiil, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 49’uncu maddesinde “Haksız fiillerden doğan borç ilişkileri” başlığıyla şu şekilde düzenlenmiştir:
“Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de bu zararı gidermekle yükümlüdür.”
Yönetmelikte düzenlenen ve dayanağını Yönetmelikten alan “kaçak elektrik enerjisi tüketimi” aynı zamanda eylemsel yönü açısından haksız fiil teşkil etmektedir. Yönetmelikte hareket tipleriyle belirtilen kaçak elektrik kullanım hallerinin her biri, “kusurlu ve hukuka aykırı” bir fiil teşkil etmekte ve zarar verici fiil olarak yasaklanmaktadır. Ayrıca sorumlu kişinin ve sorumluluk türü ve miktarının belirlenmesinde dikkate alınacak olan Yönetmeliğin yanında haksız fiil düzenlemelerinden de yararlanıldığı ve atıf yapıldığı, mahkeme içtihatlarında görülmektedir.
Yönetmelikte kaçak elektrik enerjisi tüketiminin sorumlusunun “kullanımı gerçekleştiren gerçek veya tüzel kişi” olduğu belirtilmiştir. Türk Borçlar Kanunundaki düzenleme ile karşılaştırıldığında yine “kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren” denilerek eylemi gerçekleştiren kişi kastedilmektedir. Burada özellikle tartışmalı olan husus, kaçak elektrik eyleminin muhatabının yani sorumlusunun tüzel kişi olması durumudur. Tüzel kişiler; cins, yaş, hısımlık gibi yaradılış gereği insana özgü niteliklere bağlı olanlar dışında bütün haklara ve borçlara ehil olmakla birlikte, insana özgü davranışları fiilen yerine getiremeyeceği için fiil ehliyetlerini ancak yetkili organları vasıtasıyla kullanabilmekte, iradelerini organları aracılığıyla açıklayabilmektedir. Bu kapsamda kaçak elektrik tüketiminin, tüzel kişiliğin faaliyeti yani görevi kapsamında gerçekleşip gerçekleşmediği, neticelerinden tüzel kişiliğin veya yetkili organı oluşturan gerçek kişinin müştereken veya müteselsilen sorumlu olup olmayacağı hususu önem arz etmektedir.
Haksız fiil nihayetinde hukuka aykırı bir hareketin neticesinde oluşmaktadır. Bu hareket ise gerçek bir kişinin hareketidir. Ayrıca hukuka aykırı hareket kusurlu olmalıdır. Kusur ise bu yöndeki iradenin aktif olmasıyla ‘kasıtlı’ bir davranışı, pasif olmasıyla birlikte ‘ihmali’ oluşturacaktır. Bu konuda Türk Borçlar Kanunu aktif veya pasif kusuru ararken, Elektrik Piyasası Tüketici Hizmetleri Yönetmeliği 42 inci maddenin 1 inci fıkrasında, (A) “dağıtım sistemine müdahale etmeyi”, (B) “dağıtım sistemine müdahale etmeyi”, (C) “sayaçlara veya ölçü sistemine müdahale etmeyi”, (Ç) “mücbir sebep halleri dışında enerjiyi açmayı”, yani aktif birtakım hareketleri aramaktadır. Burada bahsedilen hareketlerin kasıtlı birtakım eylemler olduğu görülmektedir.
Tüzel kişiler açısından fiil ehliyetinin kullanılması ise 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 50’nci maddesinde düzenlenmiştir:
“Tüzel kişinin iradesi, organları aracılığıyla açıklanır.
Organlar, hukukî işlemleri ve diğer bütün fiilleriyle tüzel kişiyi borç altına sokarlar.
Organlar, kusurlarından dolayı ayrıca kişisel olarak sorumludurlar.”
Görüleceği üzere 4721 sayılı TMK m. 50/3’te açık bir şekilde “organların, kusurlarından dolayı ayrıca kişisel olarak sorumlu oldukları” belirtilmiştir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 61’inci maddesi ise “Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır.” denilerek müteselsil sorumluluğu düzenlemiştir.
TMK’nin 50 inci maddesinde kullanılan organ kavramının özel hukuk tüzel kişileri olan şirketler için ne şekilde uygulanacağı, 6102 sayılı TTK’nın 126’ncı maddesinde, “her şirket türüne özgü hükümler saklı kalmak şartıyla, Türk Medeni Kanunu’nun tüzel kişilere ilişkin genel hükümleri ile bu Kısımda hüküm bulunmayan hususlarda Türk Borçlar Kanunu’nun adi şirkete dair hükümleri her şirket türünün niteliğine uygun olduğu oranda, ticaret şirketleri hakkında da uygulanacağı” şeklinde belirtilmiştir. Bu halde TMK m. 50/3, TTK kapsamında özel hükümler saklı kalmak kaydıyla, niteliğine uygun düştüğü oranda anonim ve limited şirket yönetim organları hakkında da uygulanabilecektir.
Hali hazırda anonim şirketlerde yönetim organlarının haksız fiil sorumluluğu TTK m. 371/5 kapsamında düzenlenmiştir. Kanun metninde, “temsile veya yönetime yetkili olanların, görevlerini yaptıkları sırada işledikleri haksız fiillerden şirketin sorumlu olduğu, şirketin rücu hakkının saklı olduğu” düzenlenmiştir. Bu durumda anonim şirketlerde yetkili organların görevleri kapsamında olmayan eylemlerinden dolayı yani yetkili organı oluşturan gerçek kişilerin kişisel bir işlemi sebebiyle şirket tüzel kişiliğinin sorumlu olmayacağı, organı oluşturan ve sorumluluğa sebebiyet veren gerçek kişilerin kişisel olarak sorumlu olacağı sonucuna ulaşılmaktadır. Bununla birlikte temsile ve yönetime yetkili olanların görevlerini yaptıkları sırada işledikleri haksız fiillerden dolayı, şirket tüzel kişiliğinin sorumlu olacağı, şirketin rücu hakkının saklı olduğu belirtilmiştir. Burada özellikle müteselsil sorumluluğun düzenlenmediği görülmektedir. Haksız fiili gerçekleştiren kişilere, oluşan mevcut zararın rücu edilip edilmeyeceği hususunda ise şirket haklarının saklı tutulduğunu görmekteyiz.
Limited şirketlerde ise yönetim organının sorumluluğuna ilişkin TTK m. 632 düzenlenmiş olup, “şirketin yönetimi ve temsili ile yetkilendirilen kişinin, şirkete ilişkin görevlerini yerine getirmesi sırasında işlediği haksız fiilden şirketin sorumlu olduğu” düzenlenmiştir. Bu durumda limited şirkete ilişkin bir görevin yerine getirilmediği ihtimalde, yani yetkili organı oluşturan gerçek kişinin kişisel bir işlemi sebebiyle haksız fiilin gerçekleşmesinden dolayı ancak ilgili gerçek kişinin sorumlu olacağı, şirket tüzel kişiliğinin sorumlu olmayacağını söyleyebiliriz. Burada da anonim şirketlere ilişkin düzenleme olan m. 371/5’e benzer bir düzenleme olduğu görülmektedir. Yine açıkça temsile ve yönetime yetkili olanların görevlerini yaptıkları sırada işledikleri haksız fiillerden dolayı şirket tüzel kişiliğinin sorumlu olduğu, müteselsil bir sorumluluktan bahsedilmediği görülmektedir.
Özetle, anonim ve limited şirketlerde yönetim organlarının yani yönetim kurulu üyeleri ile müdürlerin, şirkete ilişkin görevlerini yaptıkları sırada işlemiş oldukları haksız fiillerden, yöneticisi oldukları şirket tüzel kişiliğinin sorumlu olduğu açıkça düzenlenmiştir. Türk Medeni Kanunu m. 50/3 ise tüzel kişilerin organlarının kusurlarından dolayı ayrıca kişisel olarak da sorumlu olduklarını düzenlemiştir. Burada “ayrıca” ifadesiyle hem tüzel kişiliğin hem de yöneticinin kişisel olarak sorumlu olduğu, yani teselsül ilişkisinin mevcut olduğu görülmektedir. TTK m. 371/5 ile m. 632’nin lafzından ise “göreve ilişkin” haksız fiillerden şirket tüzel kişiliğinin yanında ayrıca organı oluşturan gerçek kişilerin de sorumlu olacağına yani müteselsil sorumluluğa ilişkin bir ibare yer almamaktadır. Burada her ne kadar iki düzenleme arasında net bir çelişki olmadığı görülse de birtakım farklılıklar barındırdığı anlaşılmaktadır. Özellikle eski tarihli genel bir kanun olan Türk Medeni Kanunu ile yeni tarihli ve şirketlere ilişkin özel nitelikte olan Türk Ticaret Kanunu arasındaki çelişkilerde Türk Ticaret Kanunu’nun uygulama alanı bulacağı bilinmektedir.
Yargıtay ise vermiş olduğu kararlarda bu farklılığı bir çelişki olarak görmemekte, tüzel kişiliğin sorumluluğunun yanında organların da kişisel olarak sorumlu olduğu yönünde değerlendirmeler yapmaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/126 Esas ve 2020/60 Karar sayılı ilamında, “Bu halde zarar görene karşı hem tüzel kişiliği haiz davalı şirket hem de kusurlu organ sorumludur ve aralarında müteselsil sorumluluk bulunur. Tüzel kişinin organının birden çok kişiden oluştuğu hallerde haksız fiil, organı teşkil eden kişilerin tamamı tarafından işlenmemişse, sorumluluk sadece haksız fiili gerçekleştiren kişi ya da kişiler için ortaya çıkar.” şeklinde karar vermiştir.
Yargıtay HGK 2017/112 Esas ve 2018/1937 Karar sayılı ilamında, “Tüzel kişiliği haiz ticaret şirketlerinin organlarının işledikleri haksız fiiller, tüzel kişinin haksız fiili sayılır. Bu durumda şirket ve organı haksız fiil sonucu verilen zararlardan dolayı müteselsilen sorumludurlar.” denilmektedir.
Görüleceği üzere kaçak elektrik tüketimine ilişkin yönetmelikte yer alan düzenlemelerin yanında haksız fiil hükümlerinin de uygulanması, hem dava ve taraf ehliyeti açısından hem de taraf sıfatı açısından farklı bir sorumluluğun ortaya çıkmasına sebebiyet vermekte, bu durum gerek maddi hukuka gerekse usul hukukuna etki etmektedir. Bu durum yine benzer nitelikteki Bölge Adliye Mahkemesi kararlarında da görülmektedir.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/2408 Esas ve 2023/1543 Karar sayılı ilamında, “Dava ehliyeti, kişinin bizzat veya vekili aracılığıyla bir davayı davacı veya davalı olarak takip etme ve usuli işlemleri yapabilme ehliyetidir. Dava ehliyeti, medeni hakları kullanma ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şekildir; dolayısıyla, medeni hakları kullanma ehliyetine (fiil ehliyeti) sahip gerçek ve tüzel kişiler dava ehliyetine de sahiptirler.
Taraf sıfatına gelince; bir hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine aittir. Bir hakkın sahibinin kim olduğu, dolayısıyla o hakkı dava etme yetkisinin kime ait olduğu, (o dava da davacı sıfatının kime ait olacağı) tamamen maddi hukuk kurallarına göre belirlenir. Ancak bir davanın davacısının o dava yönünden davacı sıfatına sahip bulunmadığının belirlenmesi halinde, mahkeme dava konusu hakkın mevcut olup olmadığını inceleyemeyeceği ve sıfat yokluğundan davanın reddine karar vermek zorunda olduğu için taraf sıfatı usul hukukunun da düzenleme alanındadır.
Eş söyleyişle, sıfat, dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir. (Bkz. Baki Kuru-Ramazan Arslan-Ejder Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, 7. Baskı, Ankara 1995, s. 231)
Bu nedenle davanın tarafları, taraf ehliyetine sahip olmalıdır. Yani bir dava da taraf olabilmek için ya hakiki şahıs ya da hükmi şahıs olmak gerekir. Zira taraf ehliyeti, medeni hukukun haklardan istifade ehliyetine tekabül eder. (Bkz. Saim Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, C. I-II, 7. Baskı, İstanbul 2000, s. 288)
Dava açan veya aleyhine dava açılan kimseler o dava da davacı veya davalı olarak taraf sıfatına sahip değillerse, mahkemece dava konusu hakkın esası (var olup olmadığı) hakkında inceleme yapılmadan dava sıfat yokluğundan reddedilir. Taraf sıfatı (husumet) ve sıfat yokluğu, davada taraf olarak görünen kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olan bir itiraz niteliğindedir ve yargılamanın her aşamasında, isteme gerek kalmaksızın mahkemece kendiliğinden gözetilmesi zorunludur. (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2022/4844 Esas ve 2022/6372 Karar sayılı ilamı)
Somut olayda, takip ve dava konusu borç davalı şirket hakkında düzenlenen kaçak tespit tutanaklarından kaynaklanmaktadır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 49 uncu maddesi hükmüne göre tüzel kişiler, kanuna ve kuruluş belgelerine göre gerekli organlara sahip olmakla, fiil ehliyetini kazanırlar. Aynı kanunun 50 inci maddesi hükmüne göre de organları, hukuki işlemleri ve diğer bütün fiilleriyle tüzel kişiyi borç altına sokarlar ve organlar, kusurlarından dolayı ayrıca kişisel olarak sorumludurlar. Bu hukuksal olguların sonucu olarak tüzel kişinin organı niteliğindeki yöneticilerin, tüzel kişi adına ve yararına işledikleri haksız fiillerden dolayı zarar gören üçüncü kişilere karşı tüzel kişi ile Türk Borçlar Kanunu’nun 41 ve Türk Medeni Kanun’un 50/3’üncü maddesi hükmüne göre haksız fiil faili olarak sorumlu tutulmaları gerekir. Buna göre tüzel kişinin ve organlarının sorumluluk türünün Türk Borçlar Kanunu’nun 51 inci maddesi hükmünde düzenlenen zincirleme (müteselsil) sorumluluk olacağı kuşkusuzdur.
Dosya içerisinden, davacının şirketin yönetici ortağı olduğu anlaşılmakla, davalı şirketin “haksız fiil” niteliğindeki kaçak elektrik kullanımı nedeniyle şirketin yöneticisi/temsilcisi durumundaki davalı …. ‘ın da -şirketle birlikte ve şirket gibi- müteselsilen ve müştereken sorumlu olduğu tartışmasızdır.”
Kaçak elektrikten kaynaklı uyuşmazlıklara haksız fiil hükümlerinin uygulanması, mahkemelerin ve icra dairelerinin yetkisine ilişkin olarak genel yetki kuralının da istisnasını oluşturmaktadır.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2018/2606 Esas ve 2020/1544 Karar sayılı ilamında, “Dava haksız ve kaçak elektrik kullanımına dayalı icra takibine vaki itirazın iptali davasıdır. Tutanaklar ve tahakkuklarda “abonesiz kaçak” kullanım olduğu açıktır. Abonelik olmadığı gibi dava haksız fiile dayandığından, olayda para borcuna ilişkin TBK 89 ve HMK 10 uncu madde hükümleri uygulanmayacaktır.
İtirazın iptali davasında usulüne uygun olarak başlatılmış ve itirazla durmuş bir takibin varlığı dava şartı olup, 6100 sayılı HMK’nın 115 inci maddesi uyarınca dava şartının varlığı yargılamanın her aşamasında mahkemece re ’sen gözetilmelidir.
İtirazın iptali davasını gören mahkemenin, icra takibinin yapıldığı icra dairesinin yetkisine yönelik itirazı öncelikle incelemesi gerekir. Mahkemenin yetkisine yönelik bir itirazın var olup olmaması, bu sonuca etkili değildir. Eş söyleyişle, itirazın iptali davasında, mahkemenin yetkisine itiraz edilmiş olsun veya olmasın, mahkeme öncelikle icra dairesinin yetkisine yönelik itirazı inceleyerek kesin olarak sonuçlandırmalıdır. (HGK 2001/19-367 Esas ve 2001/311 Karar sayılı ilamı)
Kaldı ki itirazın iptali davasını görme yetkisi, takibin yapıldığı yer mahkemesine aittir. O nedenle mahkemenin, icra dairesinin yetkisine yönelik itirazı incelemesi doğaldır. Bu yetki itirazının incelenmesi sonucunda, mahkeme, kendisinin yetkili olup olmadığını da belirlemiş olacaktır. (Üstündağ, S: İcra Hukukunun Esasları, İstanbul 1995, 6. Bası, s. 101-102)
HMK’nın 16’ncı maddesinde haksız fiil halindeki yetki düzenlemesine göre zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkili kılındığından, davacının (dağıtım şirketi) bağlı olduğu yer mahkemesi de yetkilidir.”
4.2.3) Kaçak Elektrik Enerjisi Kullanımının Cezai Boyutu
Yönetmeliğin 43’üncü maddesinin dördüncü fırkasında, dağıtım lisansı sahibi tüzel kişinin, 42’nci maddenin birinci fıkrasının (b) ve (c) kapsamındaki tüm tespitleri; (a) ve (ç) kapsamında ise tüketimin doğru tespit edilmesinin engellendiğinin tespiti halinde, kaçak elektrik enerjisi tespit edilen gerçek ve tüzel kişiler hakkında Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunabileceği düzenlenmiştir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunun onuncu bölümünde, malvarlığına karşı suçlar kısmında düzenlenen “Karşılıksız yararlanma” başlıklı 163’üncü maddesinin üçüncü fıkrası ise “Abonelik esasına göre yararlanılabilen elektrik enerjisinin, suyun veya doğal gazın sahibinin rızası olmaksızın ve tüketim miktarının belirlenmesini engelleyecek şekilde tüketilmesi halinde kişi hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” şeklinde düzenlenmiştir.
Karşılıksız yararlanma suçunun konusu madde metninden görüleceği üzere elektrik enerjisinden oluşan malvarlığıdır. Fail, rıza olmaksızın, tüketim miktarının belirlenmesini engelleyecek şekilde tüketim yapan tüketiciyken, mağdur dağıtım şirketleridir.
Ayrıca, 168 inci maddenin beşinci fıkrasında etkin pişmanlık hükümleri düzenlenmiştir. Bu hükme göre, “Karşılıksız yararlanma suçunda, fail, azmettiren veya yardım edenin pişmanlık göstererek mağdurun, kamunun veya özel hukuk tüzel kişisinin uğradığı zararı, soruşturma tamamlanmadan önce tamamen tazmin etmesi halinde kamu davası açılmaz; zararın hüküm verilinceye kadar tamamen tazmin edilmesi halinde ise, verilecek ceza üçte birine kadar indirilir. Ancak kişi, bu fıkra hükmünden iki defadan fazla yararlanamaz.” şeklinde düzenlenmiştir. Burada özellikle etkin pişmanlığın geçerli olabilmesi için şart koşulan özel hukuk tüzel kişisinin zararının tamamının ödenmesi, uygulamada cezasız vergili kısmın ödenmesi olarak değerlendirilmektedir.
Yargıtay 2. Ceza Dairesi 2021/8487 Esas ve 2023/1150 Karar sayılı ilamında “6352 Sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 05.07.2012 tarihi sonrasında işlenen karşılıksız yararlanma suçlarında 5237 Sayılı Kanun’un 163/3. ve 168/5. maddelerine göre soruşturma aşamasında Cumhuriyet Başsavcılığınca katılan kurumun cezasız ve vergili gerçek zararı bilirkişiye hesaplattırılıp, sanığa miktar da belirtilip usulüne uygun süre verilmek suretiyle “bilirkişinin hesapladığı kurumun cezasız ve vergili gerçek zararını soruşturma tamamlanmadan önce tamamen tazmin etmesi durumunda hakkında kamu davası açılmayacağına” dair bildirimde bulunulması gerektiği ve bildirim sonrası verilen sürede kurumun gerçek zararının soruşturma tamamlanmadan önce tamamen tazmin edilmesi halinde bu bir dava şartı olduğundan TCK’nın 168/5. maddesine göre kamu davasının açılamayacağı ve eğer soruşturma aşamasında bu ihtar işlemi yapılmamış olmasına rağmen sanık tarafından kovuşturma aşamasında katılan kurumun zararının tamamen karşılanması halinde bu ödemenin soruşturma aşamasında yapılmış gibi kabul edilerek sanık hakkında 5271 Sayılı Kanun’un 223/8. maddesi uyarınca kovuşturma şartı gerçekleşmediğinden düşme kararı verilmesi gerekir.” şeklinde karar vermiştir.
4.2.4) Kaçak Elektrik Faturalarının Hesaplanması, Bildirimi, Ödeme Süresi ve İtiraz Süreci
Kaçak elektrik tüketimine ilişkin olarak, 42 inci madde de “tüketim hallerinin”, 43’üncü madde de “tespit sürecinin”, 44’üncü madde de “tüketim miktarının hesaplanmasının”, 45 inci madde de “tüketim miktarının hesaplanmasında ve faturalanmasında esas alınacak sürenin”, 46‘ncı madde de “tüketimin faturalandırılmasının” düzenlendiği görülmektedir. Kaçak elektrik faturalarının bildirimi, ödeme süresi ve itiraz süreci, Yönetmeliğin “Ödeme” başlıklı 47’nci maddesinde düzenlenmiştir.
Bu düzenlemeye göre kaçak elektrik tüketim faturaları, tespit tarihinden itibaren en geç üç iş günü içerisinde tüketicilere gönderilmelidir. 42’nci maddenin (A) ve (Ç) bentleri kapsamında, sayaç değerleri kullanılarak düzenlenen kaçak elektrik faturaları hariç olmak üzere, diğer tüm kaçak elektrik faturaları iadeli taahhütlü posta ile gönderilmelidir. (A) ve (Ç) bentleri kapsamındaki kaçak elektrik tüketimi hallerinde ise eğer sayaç değerleri kullanılmamışsa, yani hesaplama sayaç değerleri baz alınarak yapılmamışsa yine iadeli taahhütlü posta ile gönderilmelidir. Ayrıca iletişim bilgilerinin bulunması halinde tüketicilere kısa mesajla da bildirimin yapılacağı düzenlenmiştir.
Burada öncelikle kaçak kullanım tipinin tespit edilmesi, ardından tüketiciye bildirim yönteminin belirlenmesi gerekecektir. (A) “Perakende satış sözleşmesi veya ikili anlaşma olmaksızın dağıtım sistemine müdahale ederek elektrik enerjisi tüketmesi,”; (Ç) “Dağıtım lisansı sahibi tüzel kişinin ilgili mevzuata uygun olarak kestiği elektrik enerjisini, mücbir sebep halleri dışında açması,” hallerinde, kaçak elektrik tutanağı şayet sayaç değerleri kullanılarak düzenlenmemişse, yani 44 üncü madde ve devamı hükümlerinde belirtilen ve ‘tüketimi doğru olarak kaydetmiş olan yasal şekilde tesis edilmiş sayaç değerlerinin’ olmadığı durumdaki usullere göre tespit ve tahakkuk etmişse, bu durumda iadeli taahhütlü posta ile bildirim yapılacağı belirtilmektedir. Şayet (A) ve (Ç) kapsamındaki kaçak kullanım hallerinde tespit ve hesaplama süreci sayaç değerlerine bakılarak gerçekleştirilmişse, iadeli taahhütlü posta ile bildirim şartı aranmamaktadır. Buradan yine (B) ve (C) bentleri kapsamındaki kaçak elektrik faturalarının her halde iadeli taahhütlü posta ile gönderileceği anlaşılmaktadır. Yönetmelik ayrıca iletişim bilgilerinin bulunması halinde kısa mesajla bildirimin yapılacağını da belirtmektedir. Yönetmeliğin lafzından anlaşılacağı üzere iadeli taahhütlü posta yolu ile bildirimin, temerrüt ve faiz başlangıcı için şart olduğu, faiz hesabında dikkate alınacağı; sms ile bildirimin ise ayrıca ek bir bildirim düzenlemesi olduğu, ayrıca ve tek başına bir bildirim yöntemi olmadığı görülmektedir.
Kaçak elektrik enerjisi tükettiği tespit edilen tüketici, kendisine fatura edilen bedeli son ödeme tarihine kadar ödemekle yükümlüdür. Burada özellikle “Tüketiciye gönderilen faturada ödeme için en az 10 gün süre verilir.” düzenlemesinden görüleceği üzere bildirimin ödeme süresini başlatarak, temerrüt ve faize etki edeceği düşünülmelidir.
Tüketici, söz konusu kaçak faturasına ilişkin gönderilen ödeme bildirimine, kaçak elektrik enerjisi tüketmediği veya hesaplamalara esas miktar ve sürenin 44 ve 45 inci maddeler dışında olduğu veya uygulanan tarife ve diğer parametrelerde yanlışlık olduğuna ilişkin hususlara ait kanıt ve belgeleri ile, bildirim tarihinden itibaren 6 ay içerisinde itiraz edebilecektir. İtiraz incelemesi ise 10 iş günü içerisinde sonuçlandırılmalıdır. Bu süreçte tüketicinin itirazlarında haklı çıkması ve faturada belirtilen tutarı ödemesi halinde, dağıtım şirketince iade edilecek tutara, tüketicinin ödeme tarihinden itibaren geçerli olmak üzere, gecikme zammı günlük olarak uygulanarak iade işlemi gerçekleştirilecektir. Yine görüleceği üzere itiraz için belirtilen sürenin bildirim tarihinden itibaren başladığı görülmektedir.
İadeli taahhütlü posta ile gönderim usulünün yanında ona ek olarak belirtilen kısa mesaj gönderiminin bir şekil şartı olmadığı, tüketicinin haberdar olma olasılığını yükselten bir önlem olduğu görülmektedir. Ayrıca (A) ve (Ç) bentlerindeki hal kapsamında, sayaç değerlerinin kullanıldığı durumda bildirimin nasıl yapılacağı düzenlenmemiştir. Burada kıyasen 35 inci madde hükümleri ile perakende satış sözleşmesinin 21 inci maddesi uygulanmalıdır. Bildirimler başlıklı 21 inci madde “Sözleşme uyarınca yapılacak her türlü yazılı bildirim tüketicinin kullanım yerine yapılır. Kullanım yerine bildirim, ilgili evrakın varsa posta kutusuna yoksa bu amaçla teçhiz edilmiş mekâna veya tüketicinin kolayca ulaşabileceği amaca matuf yere bırakılması suretiyle yapılır.” şeklinde düzenlenmiştir. Görüleceği üzere faturanın yazılı olarak kullanım yerine bırakılması usulü tercih edilmektedir. Ayrıca kısa mesajla bildirim seçeneği de değerlendirilmelidir. Bununla birlikte kaçak elektrik kullanımının ve fiili kullanıcının tespitinin kolay olmadığı günümüz dünyasında, özellikle ilgili adreste abonelik bağı olmadan harici hat veya diğer bağlantı ve müdahale yöntemleriyle elektrik enerjisinden faydalanan fiili kullanıcılara, fiziki veya dijital bildirim yöntemiyle ulaşmanın hayli zor olduğu bilinmektedir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 18’inci maddesinde “Tacir olmanın hükümleri” düzenlenmiştir. Bu kapsamda tacirler arasındaki bildirimlerin ispat şeklini düzenleyen üçüncü fıkra “Tacirler arasında, diğer tarafı temerrüde düşürmeye, sözleşmeyi feshe, sözleşmeden dönmeye ilişkin ihbarlar veya ihtarlar noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemi ile yapılır.” şeklindedir. Bu bildirim usullerinin geçerlilik şekli olmadığı, ispat şekli olduğu öğretide kabul edilen görüştür. Bu kapsamda EPTHY’nin 47 inci maddesi ile TTK’nın 18/3’üncü maddesinin birbirinden farklı düzenlemeler içerdiği görülmektedir. Tacirler arasındaki ticari faturalar ile elektrik faturalarının bildirim usulü bu nokta da farklılaşmaktadır.
4.3) Elektriğin Kesilmesi ve Bağlanması ile Perakende Satış Sözleşmesi ve İkili Anlaşmaların Fesih Halleri
4.3.1) Elektriğin Kesilmesi ve Bağlanması
Yönetmeliğin 49 uncu maddesinde, “Elektriğin kesilmesi ve bağlanması” halleri düzenlemiştir. Bu haller:
• Kullanım yerinin tahliye edilmesi nedeniyle ikili anlaşma veya perakende satış sözleşmesi sona erdirilerek elektrik tüketilmeyen,
• İkili anlaşması ve perakende satış sözleşmesi bulunmayan,
• Kaçak elektrik tespiti ile kaçak elektrik ve usulsüz elektrik enerjisi kullanımı sonucunda yükümlülükleri yerine getirilmemiş,
• 35 inci madde kapsamında ödeme yükümlülüğü yerine getirilmeyen, olarak sıralanmış ve bu yerlerin elektriğinin kesileceği belirtilmiştir.
İlgili hükümden görüleceği üzere özellikle ikili anlaşması veya perakende satış sözleşmesi yani abonelik sözleşmesi bulunmayan tüketicilerin, sözleşmesiz bir şekilde elektrik kullanımlarına izin verilmediği görülmektedir. Böyle bir durumun tespiti halinde ise elektrik kesme işleminin uygulanacağı kuşkusuzdur. Ayrıca kaçak elektrik kullanımının tespiti halinde de devamı prosedürleri beklemeden, tüketim durdurulmakta ve enerji kesilmektedir. Perakende satış sözleşmeleri ve dağıtım bağlantı anlaşmaları kısmında da belirttiğimiz üzere bir kullanım noktasına enerji verilebilmesi için bağlantı anlaşmasının ve perakende satış sözleşmesinin mevcut ve geçerli olması gerekmektedir.
Sözleşme kapsamında, sözleşmeye uygun olarak elektrik enerjisi tüketiminin vergilendirme sürecinden, enerji arzına, yatırımlara ve rekabete kadar birçok alana etkisi olduğu bilinmektedir. Özellikle tüketiciler ile dağıtım şirketleri arasında görülen kaçak elektrik enerjisi uyuşmazlıklarında, ilgili tüketicinin görevli tedarik şirketinde mevcut bir aboneliğinin olup olmadığı hususu tespit edilmeden, dağıtım şirketlerine tedbiren elektrik enerjisini vermesi hususunda yükümlülükler yüklenmesi, dava dışı perakende şirketleri açısından birtakım problemler teşkil edebilecektir. Dağıtım şirketlerinin enerjiyi tekrar aktif etmesi için perakende şirketinde tüketiciye ait mevcut bir sözleşme bulunmalıdır. Aksi durum Mahkeme kararıyla sözleşmesiz kullanımın oluşmasına sebebiyet verebilecektir.
4.3.2) Perakende Satış Sözleşmesi ve İkili Anlaşmaların Fesih Halleri
Kurul kararı ile yayımlanan perakende satış sözleşmesi ve ilgili yönetmelik incelediğinde fesih hallerinin sözleşme tiplerine göre farklılaştığı görülmektedir. Fesih sürecinin tespiti yine yukarıda bahsedildiği üzere tüketiciler ile dağıtım veya perakende şirketleri arasında görülen uyuşmazlıklar açısından önem arz etmektedir. Yönetmeliğin 16’ncı maddesinde ikili anlaşmalar kapsamındaki “Haklı fesih sebepleri”, 24’üncü maddesinde ise perakende satış sözleşmeleri kapsamındaki “Perakende satış sözleşmesinin süresi ve sona erme” halleri düzenlenmiştir. 16’ncı madde kapsamında, tedarikçi tarafından öne sürülebilen ve sınırlı sayıda olmayan haklı fesih hallerinin, sadece ikili anlaşma kapsamındaki tüketicileri kapsadığı, 24’üncü madde kapsamında ise perakende satış sözleşmesinin sona erme hallerinin düzenlendiği ve bu hususların dışındaki hallerin perakende satış sözleşmesinde düzenleneceği belirtilmiştir.
Yönetmeliğin 16/2’nci maddesinde belirtilen, “Kullanım yerinde usulsüz ya da kaçak elektrik enerjisi tüketimi” halinde, tedarikçinin yapacağı haklı feshin sadece ikili anlaşmalar kapsamında geçerli olması, yani perakende satış sözleşmesinin tarafı olan serbest olmayan tüketiciler ile son kaynak tedariki kapsamında enerji tedariğini görevli tedarik şirketinden sağlayan tüketicilere ilişkin uygulanamayacağı açıkça görülmektedir.
Yine aynı Yönetmeliğin 24’üncü maddesinde, “perakende satış sözleşmesinin sona erme halleri” başlığında kaçak elektrik kullanımından bahsedilmediği gibi yönetmeliğin atıfla yönlendirdiği kurul onaylı perakende satış sözleşmesinin 18’inci maddesinde de bu durumdan bahsedilmemektedir.
Perakende Satış Sözleşmesinin 18 inci maddesinde “Sözleşmenin sona ermesi ve feshi” halleri şu şekilde sayılmıştır:
• Tüketicinin fesih başvurusu
• Tedarikçi şirketinin lisansının iptal edilmesi veya lisansının sona ermesi
• Tüketicinin iflasına karar verilmesi veya tasfiye memuru atanması hallerinde,
• Tüketicinin serbest tüketici olmaktan kaynaklanan tedarikçi seçme hakkını kullanması halinde,
• Sözleşmenin kurulması amacıyla beyan edilen bilgilerin doğru olmadığına yönelik üçüncü şahıs tarafından Şirkete yapılan başvuru neticesinde, Tüketici tarafından beyanın doğruluğunu kanıtlayıcı belgeleri 10 iş günü içerisinde sunmaması halinde,
• Tüketicinin borcunu yapılan bildirim ve sürelerin sonunda hala ödememiş olması halinde,
• Taraflardan birinin sözleşme hükümlerini ihlal etmesi ve yazılı ihtara rağmen ihlalin giderilmemiş olması halinde,
• Sözleşmesi olan kullanım yeri için farklı bir kişi tarafından yeni bir sözleşme başvurusu yapılmış olması halinde, yeni başvuru sahibinin söz konusu kullanım yerinin kullanım hakkına sahip olduğunu belgelemesi halinde.
Her ne kadar elektriğin kesilmesi ile sözleşmenin feshedilmesi süreçleri birbirleriyle ilişkili olsalar da hangisinin önce gerçekleşeceği veya aynı anda gerçekleşip gerçekleşmeyeceği mevcut duruma göre değişebilmektedir. Örneğin perakende satış sözleşmesi kapsamındaki borçlarından ötürü, önce elektrik enerjisinin kesileceği ve belirli bir sürecin ve bildirimlerin sonunda ancak sözleşmenin feshedilebileceği düzenlenmiştir. Bundan farklı olarak tüketicinin fesih başvurusu akabinde gerçekleşecek olan elektrik enerjisinin kesilmesi anının ise sözleşmenin feshi anı olduğu belirtilmektedir. Tüketicinin serbest tüketici olmaktan kaynaklanan tedarikçisini seçme hakkını kullanması durumunda ise elektrik kesintisi yapılmadan fesih sürecinin gerçekleşeceği düzenlenmiştir. Fakat kaçak elektrik kullanımı hallerinde ve devamı süreçlerde, hangi anda sözleşmenin feshedileceğine dair mevzuatta açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Kaçak elektrik tüketimi hallerinin, perakende satış sözleşmesinin ve mevzuatın açık bir ihlali olduğu açıktır.
Bu halde yönetmelik ve sözleşme birlikte değerlendirildiğinde, perakende satış sözleşmesinin 18/8’inci maddesinde dile getirilen;
“Taraflardan birisi Sözleşme hükümlerini ihlal ederse, diğer taraf işbu sözleşme hükümlerine aykırı davranışın ortadan kaldırmasını yazılı olarak ihtar eder. Söz konusu ihlal ile ihlalin ve sonuçlarının giderilmesine dair sözleşmede ya da ilgili mevzuatta ayrıca belirlenen bir usul bulunmaması halinde, ihlalin 15 gün içinde ihlal eden tarafça ortadan kaldırılmasını ihtar eden taraf bu süre sonunda sözleşmeyi feshedebilir. Sözleşmenin feshi ile birlikte tüm borçlar muaccel hale gelir.”
Hükmü uyarınca işlem tesis edilebileceği, bu durumda yazılı ihtar ile sözleşmenin feshedilebileceği, aksi halde sözleşmenin aktif olacağı anlaşılmaktadır. Ayrıca fesih işleminin gerçekleşip gerçekleşmemesi durumuna göre sonraki süreçte tahakkuk edecek kaçak kullanımların türü de değişebilecektir. Özetle kaçak elektrik tüketimi eyleminin neticesinde, sözleşme tipine göre fesih süreçleri farklılaşmaktadır.
Bir yanıt yazın